Bu yönetmelik taslağının amaç ve kapsam tanımlarından yola çıkarak, zaten var olan ve uygulanan geleneksel, tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamalarının kontrol altına alınmasının, ehil ellerde bu hizmetin verilmesinin ve gerektiğinde verilen hizmetin ve hizmet üretilen yerlerin denetlenmesinin hedeflendiği düşünülmektedir. Bu açıdan bakıldığında hedef uygundur. Ancak yönetmelik kapsamına alınan ve hekim eliyle uygulanan yöntemlerin bilimsel olarak algılanması ve kesin yarar sağlayacağı gibi bir öngörünün toplum içinde oluşturulacak olması tehlikesi göz ardı edilmemelidir. Bu nedenle geleneksel, tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulaması tanımlarının net biçimde ortaya konulması, yönetmelik kapsamında ele alınan uygulamaların özenle seçilmesi büyük önem taşımaktadır.
Şekilsel olarak Taslak değerlendirildiğinde, geleneksel, tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamalarının zaten kabul edildiği öngörüsüyle hareket edilerek yalnızca nasıl uygulanacağına dair bir düzenleme çabasına girildiği görülmektedir. Uygulamanın nasıl yapılacağı belirtilmekte, ancak uygulamaların tanımlanması ya hiç yapılmamakta ya da çok yetersiz yapılmaktadır. Yönetmeliğin kendisinde ve tanımlar kısmında yalnız geleneksel, tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamaları değil; hangi uygulamaların hangi başlık altında yer alacağı ve “geleneksel”, “alternatif” ve “tamamlayıcı” tıp terimlerinden de ne anlaşılması gerektiği de tanımlanmalıdır.
Taslağın amaç bölümünde yalnızca bu yöntemlerin uygulayıcılarının nasıl eğitileceği belirtilmiş, bu uygulamalardan sağlık sisteminin nasıl bir beklentisi ve öngörüsü olduğu belirtilmemiştir. Yöntemlerin tıp eğitimi ile ilişkilendirilip ilişkilendirilmeyeceği de açık değildir. Kapsam kısmında, “geleneksel, tamamlayıcı ve alternatif” tıp uygulamaları denilerek üçü bir arada verilmiş, böylece aralarındaki farklar hem görünmez olmuş, hem de bu uygulamaların kanıta dayalı bilimsel tıp uygulamaları gibi algılanılmasına yol açılmıştır.
Bilim Komisyonunun kuruluşu kısmında komisyona ‘bilim’ niteliği atfedilerek, uygulamaların tartışmasız olarak bilimsel olduğu kanısı yaratılmaktadır; bunun yerine ‘bilimsel uygunluk değerlendirme komisyonu’ adı kullanılabilir. Çoğu uygulamanın ağrı üzerine olduğu düşünüldüğünde, bu komisyona “algoloji bilim dalı’ndan katılım önemli ve etkili olacaktır. Bu uygulamalar çocuklar üzerinde yapılacak ise komisyonda bir çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanının yer alması gerekmektedir. Ayrıca Meslek Örgütlerinin temsilcileri de komisyona dâhil edilmelidir (TTB, TEB gibi). Bilim komisyonunun görevleri kısmında üstlenilen tüm görevlerde “görüş bildirmesi” istenmektedir; bu durum Komisyonun karar verme yetkisi olup olmayacağı konusunda sorulara neden olmaktadır; karar vericinin kim olduğu ve kime görüş bildirileceği belirtilmelidir.
Yönetmeliğin eki olarak verilen ve yöntemlerin tanımlandığı 15 ek metnin her birinin farklı kişilerce hazırlandığı izlenimi edinilmektedir. Bu eklektik yapı, Yönetmeliğin bütünsel bir bakış açısıyla ele alınmadan, özensizce hazırlandığı kanaatini uyandırmaktadır. Bakanlık, ekte yer alan 14 adet uygulamanın geleneksel tıp/halk tıbbı uygulaması mı, günümüz tıbbının yapamadığını yapma iddiasında olan alternatif tıp mı, yoksa bilimsel tıp uygulamalarını desteklemede katkıda bulunmayı
hedef alan tamamlayıcı tıp uygulaması mı olduğuna karar verememiş görünmektedir. Günümüz tıbbının her bir uygulamaya yönelik bilimsel bakışı çok farklı olup, uygulamalardan her biri için ayrı yönetmelik oluşturulmalı, daha geniş katılımlı bir kurul tarafından değerlendirilerek tıbben faydası olmadığı kanıtlarla sabit olan uygulamalar bu düzenleme içinde yer almamalıdır
Uygulamaların endikasyonları ve kontrendikasyonları bilimsel olmayan isimlendirmeler içerecek şekilde, dağınık bir sıralamayla, çeviri kokan cümlelerle ifade edilmiştir; bu söylem metnin bilimsel birikimle değil, aceleyle ve gelişigüzel hazırlandığını düşündürmektedir. Uygulamaların hangi tedavileri “tamamladığı” veya hangi tedavilere “alternatif” olduğu açık bir şekilde ve yapılabilirse bilimsel olarak tanımlanmalıdır.
Yönetmelik ekinde yer alan uygulamaların hemen hemen tamamında endikasyonların çok geniş tutulduğu, “her derde deva” gibi bir görünüşün bulunduğu değerlendirilmektedir. Bu bağlamda endikasyonların ve kontrendikasyonların yeniden ve bilimsel verilerle gözden geçirilmesi gerektiği düşünülmektedir.
Bu yönetmelik kapsamında ele alınan konulardan biri olan fitoterapi Eczacılık Fakültelerinin Farmakognozi Anabilim Dallarında yüksek lisans eğitimi konularından biridir. Türkiye’de eczacılık eğitimi veren 24 fakültenin beş tanesinde fitoterapi tezli veya tezsiz yüksek lisans programı (Yeditepe, İstanbul, Ankara, Gazi, Ege Üniversiteleri Eczacılık Fakülteleri) bulunmaktadır. Eczacıların mesleki alanı içinde olan bu konuda, bu yönetmelik çerçevesinde eğitim almış hekimler ve diş hekimleri uygulamaya yetkili olacaklardır. Bu durumda bitkisel ürünleri hekimler ve diş hekimleri hazırlayacak ve uygulayacaktır. Kullanılacak bitkilerin toplanması, kurutulması ve hazırlanması aşamalarında görev yapacak bir eczacı tanımının yönetmelik içinde bulunması gerektiği düşünülmektedir.
Üzerinde durulması gereken bir diğer konu da canlıların tedavide kullanımıdır. Apiterapi, Sülük Tedavisi (Hirudoterapi), Maggot Tedavisi (Larva Tedavisi) gibi tedavilerin bilimsel yönden araştırmalarının ayrıntılı biçimde yapıldıktan sonra yönetmelik içine dâhil edilmesinin daha uygun olduğu düşünülmektedir.
Sonuç olarak, Derneğimiz “geleneksel, tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamaları”nın topyekûn düzenlenmesi savında olan yasal bir metnin çok daha sağlam bilimsel temellere dayanması gerektiği, bunun sağlanamadığı durumda böyle bir düzenlemenin Sağlık Bakanlığı gibi ülkede sağlık hizmetlerinin belirleyicisi ve denetleyicisi konumunda olan bir kurum tarafından ortaya konulmamasının daha uygun olacağı kanısındadır.
Saygılarımızla,