GEZİ PARKI OLAYLARI İLE İLGİLİ TÜRKİYE BİYOETİK DERNEĞİ GÖRÜŞÜ
Canlılıkla ilgili tüm uğraş alanlarında söz konusu olan etik sorunlar “biyoetik” alanının konularını oluşturmaktadır. 31 Mayıs 2013 tarihinde güvenlik güçlerinin Taksim Gezi Parkı’nda bulunan sivil gruba müdahale etmesiyle başlayan ve halen devam etmekte olan, ayrıca yurdun geneline yayılan olaylar da uzmanlık alanımızı doğrudan ilgilendiren pek çok sorunu ortaya çıkarmıştır.
Bu sorunlara ilişkin Derneğimizin görüşü aşağıda maddeler halinde sunulmuştur.
1. Başta canlılığımızın zorunlu koşulu olan gezegenimiz olmak üzere, kendi varoluş haklarını savunamayacak tüm canlıların haklarını savunmak insanlar için bir ödevdir. İnsanların bu sorumluluğu henüz doğmamış olan gelecek kuşaklara karşı da söz konusudur. Bu nedenle Derneğimiz Gezi Parkı’nın korunması yönündeki eylemi, duyarlı insanların insan olarak ahlaki ödevlerini yerine getirmesi olarak değerlendirmektedir. Eylemin gerçekleştirilme biçiminin de barışçı olduğu ve başlangıcında pasif direniş yönteminin benimsendiği, güvenlik güçlerinin müdahalesine kadar herhangi bir şiddet davranışı gösterilmediği ulaşabildiğimiz görsel ve yazılı medya kaynaklarından elde ettiğimiz bilgilerin sınırları içinde sabittir.
2. Güvenlik güçleri temel olarak halkın can ve mal güvenliğini korumakla yükümlü ve meşruiyetini bu yönde gördüğü eğitim ve yetkilendirmeye dayandıran bir kurumdur. Söz konusu eğitim bir güvenlik görevlisine mesleğini uygularken kendi sağlığını korumasını, mesleğini etkili bir biçimde uygulamasını ve mesleki etik değerleri kazandırır. Bu eğitim mesleğin sağladığı yetkilerin de temelini oluşturur.
Gerek İstanbul’da gerekse protestoların gerçekleştiği yurdun öteki köşelerinde Derneğimize yansıyan görüntüler güvenlik güçlerinin mesleksel eylemlerinin meşruiyetini sorgulanır kılacak davranışlar gösterdiklerini ortaya koymaktadır. Bu davranışların bir bölümü profesyonelliğe aykırıdır. Örneğin etkisiz hale getirilmiş bir göstericinin, saldırgan dahi olsa, fiziksel şiddete maruz bırakılması ya da toplulukları dağıtmak amacıyla kullanılması öngörülen araçların bireyler hedef alınarak kullanılması gibi. Meslek etiği açısından olumsuz davranışlara örnek olarak göstericilere yönelik müdahalelerin kişisel öfke ve saldırganlık duygularıyla karışmasına izin vermeleri, eylemcileri hakaret içeren sözlerle karşı karşıya bırakmaları sayılabilir.
Söz konusu etik açıdan uygun olmayan eylemleri yorgunluk ve benzeri koşullarla açıklamak bir dereceye kadar kabul edilebilirse de, bu durumda müdahalenin planlanması ile görevli yetkililerin etik sorumlulukları ortaya çıkmaktadır. Özetle, güvenlik güçlerinin eylemleri yasalar karşısında içerdikleri suç unsurları yanında, mesleki etik açısından da değerlendirilmelidir.
3. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Hekimlik ve İnsan Hakları Bildirgesi Madde 6’da –Hekimlerin insan haklarının korunması ve sürdürülmesinde özel bir konuma sahip olduğunu ve genellikle insan hakları ihlallerinin ilk tanıkları arasında bulunduğunu bildirmekte ve bu nedenle, onların tıbbi bakım sorumluluklarının da gereği olarak tanığı oldukları insan hakları ihlallerinin kayıt altına alması ve tıbbi bakım vermekle ilgili yükümlülüklerini bildirmektedir.
Sağlık hizmetleri insan yaşamının ve sağlığının tehlike altına girdiği tüm durumlarda özel bir nitelik ve ayrıcalık kazanır. Bunun en bilinen ve yasal düzenleme altına alınmış örneği olağanüstü durumlardır. 2003 tarihli Hekimlerin Öğrendikleri İşkence ve Diğer İnsanlık Dışı Uygulamaları Açıklama Sorumluluğuna İlişkin Karar’da Dünya Hekimler Birliği (DHB), bu koşullarda bulunan hekimlere kılavuzluk sağlamaktadır. Hekimler özellikle, hasta için en iyisinin ne olduğunu belirleme konusunda mesleki bağımsızlıklarını korumalı ve aydınlatılmış onam ve mesleki gizlilik ilkelerinin uygulanmasını gözlemlemelidir. Bu gerekliliklerin herhangi bir biçimde göz ardı edilmesi, haklı çıkarılabilir olmalı ve hastaya açıklanmalıdır. Hekimler özellikle temel insan haklarına saygı gösterilmediğinde, hastalarına hizmet sunarken karşılaştıkları her türlü haklı çıkarılamayan girişimi yetkililere bildirmelidirler. Yetkililerden yanıt alınamıyorsa ulusal hekim birliğinden, DHB’den ve insan hakları örgütlerinden yardım sağlanabilir.
Derneğimize ulaşan bilgiler protesto eylemleri sırasında bu evrensel kuralın dikkate alınmadığını, sağlık hizmeti veren birimlere güvenlik güçlerinin davet edilmeksizin zorla ve şiddet içeren bir biçimde müdahalede bulunduğuna işaret etmektedir. Bu uygulamanın silahlı çatışma ve savaş durumlarında dahi bir suç olduğu, savunmasız sivillere karşı yapılan müdahalelerle eşdeğerde görüldüğü unutulmamalıdır. Kuşkusuz protesto eylemleri bir savaş hali oluşturmamakla birlikte, genel geçer etik kurallar bağlamında bu tür müdahalelerin etik dışı olduğu göz önünde tutulmalıdır.
4. Son dönemlerde toplumsal olaylarda yaygın olarak kullanılan ve son olarak Gezi Parkı olaylarında yoğun olarak kullanımı gündeme gelen ve kimyasal silah olan “gösteri kontrol ajanları”nın sağlık etkileri kamuoyunda tartışılmaya başlanmış ve endişeyle karşılanmıştır.
Polis tarafından kullanılan kimyasal ajanların sağlığa kısa ve uzun erimli olumsuz etkileri ilgili tıp uzmanlık dernekleri ve TTB tarafından bildirilmiş olup bu etkiler asla göz ardı edilmemeli, sivil itaatsizlik içeren eylemlerde “gösteri kontrol ajanları”nın kullanımına izin verilmemelidir.
5. Etik değerlendirmenin ve bu değerlendirme doğrultusunda eylemde bulunmanın temel koşullarından biri konuya ilişkin yeterli bilgiye sahip olmaktır. Ülkemizde gerçekleşen protesto eylemleri sırasında bu konuda sorumluluğu olan görsel ve yazılı basın kuruluşları iletişim etiğine aykırı bir tutum benimseyerek halkın haber alma ve tutum belirleme hakkını zedelemişlerdir. Kuşkusuz bu konuda ilgili meslek kuruluşları etik açıdan da değerlendirme yapmalıdırlar.
Kamuoyuna saygılarımızla duyururuz.
Türkiye Biyoetik Derneği Yönetim Kurulu